top of page

“A Series of Unfortunate Events” ve Sorunlu Hedef İzleyici Kitlesi

  • Yazarın fotoğrafı: Dila
    Dila
  • 5 Kas 2017
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 6 Ara

ree

Sanatın acıyı, talihsizliği ve insanoğlunun dünyaya veya canlılara zarar vermesine neden olan içsel eksiklikleri konu alması, sanat ortaya çıktığından beri var olan ve yerleşmiş bir gelenek. Biçimi değişse de temel amaç genellikle izleyiciyi-okuyucuyu sarsmak, düşündürmek ya da toplumsal aksaklıklara dikkat çekmek olmuştur. Bu bağlamda, Lemony Snicket - yani Daniel Handler -’ın kaleme aldığı A Series of Unfortunate Events ile ne hedeflediğini sorgulamadan edemiyorum. Üzerine düşündükçe, bu soruya net bir yanıt bulmak zorlaşıyor.


Çocuk edebiyatının bazı temel kuralları vardır. Amaç, çocukların dünyayı tanırken ahlaki pusulalarını kurmasına yardımcı olmaktır: İyi ile kötüyü net ayırt etmek, karakterleri sade tutup mesajı belirgin vermek, birkaç ahlaki ders serpiştirmek ve kötünün sonunda bir ölçüde cezalandırıldığı bir adalet dengesi kurmak. Ancak A Series of Unfortunate Events, bu dengeleri yıkan; iyiyle kötüyü bulanıklaştıran, trajedi ve zulmü sıradanlaştıran karanlık bir anlatı sunuyor.


Gerçek şu: Bu seri – ister kitap ister dizi olsun – çocuklara “yetişkinler daima güvenilir değildir”, “dünya adaletsizdir” mesajlarını veriyor. Üç çocuk kahraman çoğu yetişkinden daha akıllı, daha mantıklı, daha adil görünüyor. Bu da, yetişkin dünyasına duyulan doğal güveni yüceltmek yerine, sert bir karşı-portre çiziyor.


Ancak bu karanlık vizyonun, özellikle çocuklara yönelik olduğunda, büyük bir sorumluluk taşıdığını düşünüyorum. Amaç belki çocukları gerçek dünyaya hazırlamak olabilir; ancak bu hazırlık, onların umut, güven duygusu ve adalet beklentisini zedeleyebilir. “Yetişkinler güvenilmezdir” fikriyle büyüyen bir çocuk, geleceğe dair inancını yitirebilir. Bu yüzden, bu absürdizm ve kara mizah – özellikle ölüm, istismar, şiddet gibi unsurlar mizah aracı yapıldığında – çocuklar için fazlasıyla ağır.


Ayrıca yapı olarak seri, birçok eleştirmenin dediği gibi, formülize bir döngüye sıkışıyor: yeni yurt/koruyucu - kötülük - tehlike - kurtuluş ve yeniden benzer dramlar. Bu tekrarlar başta sürükleyici olsa da zamanla monotonluğa dönüşüyor.


Şahsen, estetik ve görsel açıdan – gotik-absürdist atmosferiyle – seri oldukça etkileyici. Ancak bu görsel başarı, serinin altında yatan hayat felsefesiyle birlikte değerlendirilmek zorunda. Ve o felsefe, bana kalırsa, çocuklukla özdeşleşen umut ve güveni değil; karamsarlık, temkin ve şüpheyi besliyor.


Mizah ise “1930’lardan kalma karakterlerin Uber’dan bahsetmesi” gibi basit şakalar ve klasik düşme-kalkma güldürülerinden öteye geçemiyor. Yetişkin komedisi yazmakla çocuklara yönelik fars yazmak arasında büyük fark var, Handler. Paraya kıyıp bir komedi yazarıyla çalışmak kimseye zarar vermezdi.


Eleştirimin bu kadar sert olmasının sebebi, prodüksiyonun büyüklüğünün ve yer yer ustalığının, yukarıda bahsettiğim sebeplerle boşa gitmiş olduğunu hissetmem.


Film adaptasyonundaki gotik kostümler çok başarılıydı; fakat dizide aynısını görmek tekdüze olurdu. Bu yüzden farklı bir estetik tercih etmeleri iyi olmuş. Kostümler, geniş renk skalası ve şık kesimleriyle estetik olarak göz dolduruyor ve anakronik durmuyor. Sahne renk paletleri özenle düşünülmüş gibi.


Set tasarımı ve aksesuarlar, Wes Anderson - Tim Burton kırması bir havaya sahip. Gri-soluk pasteller ile steampunk unsurları şaşırtıcı biçimde iyi uyum sağlamış. Dış mekân seçimleri, ışıklandırma ve kamera açıları da ustaca ayarlanmış - ya da sanat yönetmeni gerçekten doğayı büküp güneşi hareket ettirebiliyor. Montgomery Montgomery’nin evi, Sürüngen Odası ve bahçesinin görkeminden bahsetmiyorum bile. Bu ihtişam, sinematografi sayesinde seyirciye pürüzsüz biçimde aktarılmış.


Neil Patrick Harris konusuna gelirsek: Aynı tür rolleri mi seçiyor, yoksa biz mi onu hep benzer karakterlerde görüyoruz bilmiyorum ama Count Olaf, Barney Stinson’ın Broadway versiyonu gibiydi.


Özetle: A Series of Unfortunate Events – bana kalırsa – bir çocuk serisi olmasına rağmen, çocuklara ağır hatta zararlı olabilecek bir dünya görüşü sunuyor. Evet, düşündürüyor; ama ortaya koyduğu bu düşünme biçimi kimi zaman gereğinden fazla karanlık ve taşıması güç bir yüke dönüşüyor. Dizinin 1. sezonu, sanat yönetimini dramatik ve fonetik unsurlara kıyasla çok daha etkileyici kullanmış.


Eğer bir dişçi bekleme odasında kısık sesli bir televizyonda bir şeyler izlemek isterseniz, A Series of Unfortunate Events oldukça yerinde bir tercih olacaktır. Umarım dişçinizin Netflix aboneliği vardır.


*Steampunk, buhar gücü ve Victoria dönemi estetiğini birleştiren, retro-fütüristik bir bilimkurgu alt türüdür.

 
 
 

Yorumlar


Abonelik Formu

©2021, apatot tarafından kurulmuştur.

bottom of page